|
|
|
Aydın Bolak
( 13.8.1925)
|
|
Adı Soyadı : Ahmet Aydın Bolak
Doğum tarihi : 13.08.1925
Doğum yeri : Balıkesir
Mesleği : Hukukçu - İşadamı
Mezun olduğu okul : İst. Ünv. Hukuk Fakültesi
E-Mail : [email protected]
internet adresi: www.aydinbolak.com
Eşinin adı : Ayşe Selma
Çocukları ve doğum tarihleri : Halil Doğan 1961
13 Ağustos 1925 yılında Balıkesir'de doğdu. Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Balıkesir'e maiyyet memurluğu, kaymakam vekilliği, kaymakamlık ve avukatlık yaptı. Hürriyet Partisi kurucuları arasında yer aldı ve CHP Balıkesir milletvekili olarak 1961-1965 yılları arasında parlamentoda bulundu.Vakıfların yeniden kurulmasını sağlayan 903 sayılı kanunu o teklif etti. Uzun süre Türk Petrol Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı bilahare ayrıldı.Hayırsever ve medeniyet görüşü olan bir insan.
Türk Eğitim Vakfı, Türkpetrol Vakfı, Göğüs Cerrâhisi Vakfı, TÜSEV-Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı, TEMA Vakfı, İstanbul Trafik Vakfı, Türk Mûsıkîsi Vakfı gibi çok sayıda vakfın kurucu ve yöneticileri arasında bulunmaktadır.
1965'den sonra ticârî ve sınâî alanlara girmiş ve başta petrol, turizm, gemi inşâ, nebatî yağlar ve gıda gibi konular olmak üzere çok sayıda şirkete kurucu, hissedâr ve yönetici olmuştur.Ahmet Aydın Bolak evlidir, bir oğul, iki torun sahibidir.
ESERLERİ
Hayatın Öğrettikleri, Hayatın İçin, Yüz Yılın Yetmişbeş Yılı
Aydın Bolak'tan Bir Televizyon Sohbeti
KAYBEDİLMEMESİ GEREKEN DEĞERLER
İnsan hayatında, kaybedilinceye kadar kıymeti anlaşılmayan değerler var. Bu değerleri kaybettiğimiz zaman “eyvah!” diyoruz ama, geri getirmek mümkün olmuyor. Bunlardan biri sağlık, biri servet, biri sevgi ve bir diğeri de hürriyet...
İnsanlar sağlıklı doğup sağlıklı yaşamaya devam ederlerken, sağlıklarının hiç bitmeyeceğini sanarak onu diledikleri gibi harcar, yasak olan herşeyi yaparlar. Meselâ, "terliyken soğuk su içmeyin” dersiniz, içerler!.. "Hastaların yanında dikkat ediniz, mikrop almayınız” dersiniz, "bana birşey olmaz!” derler. "Keyif verici zehirlerden, alkolden, tütünden uzak durunuz" dersiniz, "bunlar sizin hayatınız için zararlıdır, hayatınızı kısaltır” dersiniz, "adam sen de, bak 80 yaşına gelmiş hâlâ sigara içiyor!.." derler ve kendilerine uygun misâller bulup sizi cevaplarlar.
Ama insanların çoğu, bu suistimallerinin sonunda hayatlarının en güçlü değeri olan “sağlık”larını kaybederler. İş işten geçmiştir.. Artık “eyvah”lar sağlığı yerine getirmez. Ne kadar yansanız-yakılsanız, sağlık kaybedilmiştir. Artık insan tedâviye ve başkalarının bakımına muhtaç hâle gelmiştir.
Bilhassa son zamanlarda tahribâtını geniş ölçüde duyduğumuz kokain, eroin, esrar veya birtakım haplar, insan hayatının en önemli sağlık merkezi olan “beyin” üzerine tesir ederek insanı insanlıktan çıkaran ve zelîl, kepâze hâle düşüren nesnelerdir. Ama biliyorum ki Türk Gençliği bu pis alışkanlıklardan uzak duracaktır.
Yüce Kanûnî’nin, hepinizin bildiği bir beytiyle devam edelim:
Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi!”.
Diyor ki; halk katında sorsanız, en büyük varlık, en büyük nesne devlete sahip olmaktır. Halbuki cihanda asıl saadet, sağlıklı bir nefes alabilmektir. Onun değerini ancak, hasta olup o nefese muhtaç kaldığı zaman anlar insan.
Sevgili Seyirciler.. Sağlığın değerini kaybetmeden anlamak gerekir. Dikkatli insanlar, herkesin imrendiği bir hayatı yaşayarak hayatlarının sonuna ulaşırlar. Ama sağlıklarına dikkat etmeyerek onu suistimal edenler genellikle dostlarını üzerler, düşmanlarını sevindirirler ve hastalıkların pençesinde uğraşırlar.
***
İnsanın kaybettiği zaman yandığı bir başka değeri de servet ’dir. Kendi kazanmayıp ailesinden intikal eden servet sahibi insanların çoğu, alınterleriyle, emekleriyle biriktirmedikleri için, servetlerinin bitmeyeceğini zannederler. Onun için de har vurup harman savurur, israf içinde yaşarlar. Makûl hiçbir harcamaları yoktur. Onlar için hayat “o gün mes’ut olmak”dır. O bir gün mes’ut olmanın pahası ne olursa olsun onu harcamaya hazırdırlar. Bunlar, servetlerini kaybetmeye namzet insanlardır.
Akıllı insanlar servetlerini korurlar ve onu, kendileri yemek için değil, diğer insanların hayrına kullanmak için biriktirirler. Bu kişiler insanlığın hayırlı unsurlarıdır. Yâni, “En hayırlı insan diğer insanlara hizmet eden insandır” kaidesine uyan kimselerdir. Hergün baklava yemesi mümkün olan kişinin üstelik sağlığı da bozulur! Halbuki onu ölçülü yediği gibi servetini de ölçülü harcarsa, kalan serveti birçok aç insanı doyurabilir, birçok fukarânın iş kurmasını sağlayabilir, birçok genç kızın çeyizini temin edebilir.. Böylece, etrafında sevgi hâlesi yaratarak, servetini Allah’ın emrettiği gibi hayır yolunda kullanır ve ömrünü tamamlayıp huzur içinde dünyaya vedâ eder. Diğerleriyse, serveti eritmenin zilleti içinde, cemiyette itibarlarını kaybetmiş olarak yaşarlar.
***
Kaybedildiğinde bedbaht olunan bir başka şey, hürriyet ’dir. Amerikan İstiklâl Beyannamesi ve Anayasası’nda şöyle der:
"Allah, insanlara doğduğu andan itibaren, vazgeçilmez, terkedilmez, devredilmez birtakım haklar bahşetmiştir. Bunlar yaşama, düşünme, serbest hareket etme ve birbirlerinin haklarına riayet ederek toplulukla yaşama gibi haklardır..”
Bu hürriyetler insanlar için hayatın bir parçasıdır. İnsan’ı hürriyetsiz tasavvur etmek mümkün değildir. Hürriyet, insan aklının mahsulüdür.
Hürriyet nasıl kaybedilir?.. Bir insanın hürriyetini kaybetmesi için, o insanın evvelâ topluma karşı vazifelerini yapmamakta direnmesi gelir. Hürriyet böyle kaybolmaya başlar. Kişinin, toplumun inançlarının aksine toplumu zorlaması da, önce kendi hürriyetini kaybetme sebebidir. Çünkü bu hürriyetin içinde düşünce hürriyeti vardır, yaşama hürriyeti vardır, teşebbüs hürriyeti vardır ve bu hürriyetin içinde, bir toplumda itibarla gezip dolaşma, yazma, konuşma hürriyeti vardır.. İnsanlar bu hürriyetlerini, tiranların, despotların zulmüne hareketsiz ve sessiz kalmakla kaybederler!..
Hürriyetin kaybedildiği en klasik hâl hapishâne veya akıl hastânesidir. Kişi buralarda kendisini diğer insanlardan ayrılmış, itibarını kaybetmiş, zillete düşmüş ve insan olmakdan uzaklaşmış hisseder. Böylece kaybolan kişiliğin geri gelmesi de ne yazık ki güçtür.
Kaybolan hürriyetin yeniden elde edilmesi, büyük mücadelelere, sabırlı çalışmalara ve insanın kaybettiklerini telafi etme kaabiliyetini son noktasına kadar kullanmasına bağlıdır. Hürriyetini tekrar kazanamayanlar insanlık camiasından silinip giderler. Onlar artık “köle” dir ve köle muamelesi görürler.
***
Kaybedildiğinde ıztırab duyulan bir başka değer, sevgi ’dir. İnsan, yaratılmışları sevdiği ölçüde sevilen, etrafına sevgi saçtığı ölçüde sevilen ve cemiyete faydalı olan bir varlık olarak yaratılmıştır. Hiç kimseyi sevmeyen, kendi kendisiyle kavgalı, öfkeli bir insan topluluğu düşününüz.. Burada sevginin yeri yoktur! Ancak öfkeler, kavgalar, devamlı mücadeleler vardır.
Bir "kapalı rejim” düşününüz ki, insanların birbirlerine karşı sevgilerini söylemesi dahi tehlike teşkil etsin!.. Kapalı rejimde insanlar yavaş yavaş makineleşirler, düşünme kaabiliyetlerini, hissetme kaabiliyetlerini ve sevme kaabiliyetlerini kaybederler. O kadar ki; kadınla erkek arasında Cenab-ı Hakk’ın yarattığı o sevgi unsuru bile o toplumda artık maddeleşmiştir. Müşterek hayat, otelde geçirilen hayat gibidir.. Ailenin müşterek sevgi mevzûu olan bir “çocuk” yoktur! Çünkü çocuk, istedikleri an birbirlerinden geri dönebilme kapısını kendilerine açık bırakmak isteyen insanların ayakbağı olarak görünür. O sebeple, evlerinde, bir otel odasında buluşmuş gibi bir yaşarlar ve sonra birgün birbirlerini bırakıp giderler!.. Sevgiyle, saygıyla ve birbirlerinin hâtıralarıyla hiçbir irtibatları olmayan, âdetâ “ot gibi” yaşayan insanlardır…
Toplum içinde yaşayıp da toplumunu sevmeyen, devletini sevmeyen, aile içinde sevgisini izhar edemeyen, sevgi bağını kuramayan kişi ya da kişiler, doğuşlarında Allah’ın onlara verdiği sevgi kaabiliyetini kaybettikleri zamanki bedbahtlıklarını dahi idrak edemezler. Neyi kaybettiklerini bilemezler..
İki ayrı kişi düşününüz: Birisi sevgi dolu, herkese gülücüklerle selâm verip, selâm almaktadır.. Diğeriyse sevgiden habersiz, çevreye nefretle bakan abus çehreli, nobran mı nobran!.. Bu kişinin arkasında kimseyi göremezsiniz. Sevgi dolu insanı ise etrafında birçok sevenle birlikte görürsünüz. İyi gününde de kötü gününde de sevenleri onun yanındadır. O da, iyi veya kötü günlerinde bütün insanların yanında sevgiyle vardır. Yunus Emre ne diyor:
Aşksızlara verme öğüt,
Öğüdünden alır değil.
Aşksız âdem hayvan olur,
Hayvan öğüt bilir değil!
Yunus, olma câhillerden,
Irak olma ehillerden,
Câhil ne var, mümin ise
Câhillikden kalır değil!
Bu sözleri biraz açarsak: Bir kimsede aşk unsuru, sevgi unsuru yoksa, ona öğüt vermeye gayret etme çünkü öğüdünü alamaz, boşuna uğraşma. Çünkü, sevmesini bilmeyen, insan değildir, o bir hayvana benzer. Sevgi hayvanla insanı ayıran bir unsurdur. “Akıl” gibi. Onun için aşksız âdem hayvan olur, hayvan da öğüt bilmez! Onun gibi, sevgisiz insana nasihat etmenin bir mânâsı yoktur… Yunus, câhillerden olma. Bilenlerden de uzak durma, onlarla beraber ol, beraber düşün.Çünkü câhil, mümin de olsa, onun cehâleti sevgiyi önleyecektir. Onun îmanı dahi câhillikten kurtulup sevgiye dönmesini sağlayamaz…
Aziz Seyirciler!
Bunlara daha birtakım değerlerimizi ilâve edebiliriz. Ben, kaybettiğimiz zaman ıztırâbını yaşayacağımız başlıca dört değeri anlatmaya çalıştım. Eğer insanların tamamı bu dört değere sahip olmasını biliyorlarsa toplum ancak o zaman mutlu olur ve ayakta kalabilir.
Mutlu toplumun yarattığı devlet ve politikacılar da, sevmesini, saymasını, sağlığın değerini ve kendi sağlığını kullanmada iyi örnek olmasını bilir. Bir esrarkeş politikacı ya da öğretmen düşününüz.. Ve sonra onu “örnek adam” olarak göstermeye çalışınız!..
Herkesin ve özellikle çocuklarımızın, sağlıklarını, servetlerini, sevgilerini, hürriyetlerini gayet kıskançlıkla korumalarını diliyorum. Böylelikle Türkiye daha mesut insanların yaşadığı bir ülke olacaktır. Çünkü; sağlığını-servetini-sevgisini-hürriyetini iyi kullanan insanların kurduğu devlet güçlü olur.
24/06/1997
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Aydın Bolak dualarla uğurlandı
Zaman 30.07.2004
İşadamı, hukukçu ve birçok vakfın kuruculuğunu yapan Ahmet Aydın Bolak, son yolculuğuna tekbirlerle uğurlandı.
Salı günü hayatını kaybeden Bolak'ın cenaze namazı dün Teşvikiye Camii'nde ikindi namazının ardından kılındı. Cenaze törenine eşi Ayşe Selma Bolak, oğlu Halil Doğan Bolak ve üvey oğlu Varol Dereli’nin yanı sıra iş ve siyaset dünyasından çok sayıda tanınmış isim katıldı.
Eşi ve çocukları cami bahçesinde taziyeleri kabul etti. Çok uzun taziye kuyrukları oluştu. İkindi namazı kalabalık bir cemaatle kılındı. Camide yer kalmayınca birçok kişi dışarıda saf tuttu. Namazın ardından imam, Aydın Bolak'ın yaptığı hizmetleri anlattı. Bolak'ın bayrağa sarılı tabutu tekbirlerle cenaze arabasına kondu.
Osmanlı tarihi uzmanı ve Hollanda Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Gaziantep'te lise son sınıfta okurken, bir tanıdığının referansıyla Bolak'ın, eğitimini sürdürmesine yardım ettiğini söyledi. Akgündüz, hukuk ve ilahiyat fakültesini okumasında ve Amerika'da bir yıl misafir öğretim görevlisi olarak görev yapmasında merhum işadamının büyük katkısı olduğunu belirtti. Akgündüz, Bolak'ın CHP milletvekilliği yaptığı dönemde Medeni Kanun içerisindeki Vakıflar Kanunu'nun çıkarılmasını sağlayarak Osmanlı mirası vakıfların ilk avukatlığını yaptığına dikkat çekti.
Aydın Bolak'ın en dikkat çeken özelliklerinden biri de tesbih koleksiyonu yapmasıydı. Kapalıçarşı'da kendi el işi tesbih satan Mustafa Ünal, işadamını 25 senedir tanıdığını ve kendisinden orijinal ve güzel tesbihleri aldığını söyledi.
Devlet eski bakanlarından Hüsamettin Özkan, Bolak'ın yeri doldurulamayacak, çok değerli bir insan olduğunu söylerken, Türk Petrol Vakfı Genel Müdürü Uğur Derman, “Aydın Bey maddiyatı ayağının altına aldı. Paylaşmayı çok seviyordu.” şeklinde konuştu. Marmara Grubu Vakfı Başkanı Akkan Süver, Türkiye'de vakıf üniversitelerinin ayakta kalmasına Aydın Bolak'ın büyük emeğinin bulunduğunu ifade etti. TEMA Vakfı Başkanı Nihat Gökyiğit de Türk insanının değerlerini ve hedeflerini çok iyi bilen Bolak'ın bu güzellikleri içinde barındıran vakıfların kurulmasında görev aldığını söyledi. İstanbul Kültür İşleri Daire Başkanı ve yazar İskender Pala, Bolak için, “Bütün ömrümün şekillenmesinde önemli görevler üstlenmiştir. Bizim neslin yetişmesinde bir ışık ve aydınlık olarak önümüzde durdu. Alperen kelimesini yontsak heykel olarak Aydın Bolak çıkardı.” değerlendirmesinde bulundu. Bolak'ın binlerce genci yetiştiren milli manevi değerlere sahip kişi olduğunu vurgulayan yazar Mustafa Miyasoğlu da “Alperen sıfatını taşıyan günümüzün Horasan dervişleriydi.” dedi.
İş ve siyaset dünyası cenazedeydi
Aydın Bolak'ın cenazesinde bir araya gelen iş ve siyaset dünyasından tanınmış simalardan bazıları şöyle: İşadamları Asım Kocabıyık, Faruk Süren, Türk Petrol Vakfı Genel Müdürü Uğur Derman, eski bakanlardan Hüsamettin Özkan, Aydın Güven Gürkan, TEMA Vakfı Başkanı Nihat Gökyiğit, TEMA Vakfı kurucularından Hayrettin Karaca, Sabancı Holding üst düzey yönetecisi Celal Metin, Yılmaz Ulusoy, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu. Cenazede taziyeleri kabul eden merhum işadamının eşi Selma Bolak'ın üzgün olduğu gözlendi (küçük resim).
|
|
|