|
|
|
İsmet Binark
( 1941)
|
|
1941 yılında İstanbul'da doğdu. A.Ü.Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü'nden 1963'de mezun oldu. Yurt dışında "kütüphanecilik" ve "arşivcilik" eğitimi gördü. Milli Kütüphanede Başuzmanlık yaptı.
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nin kurulmasına öncülük etti. Sırasıyla Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcılığı ve Genel Müdürlük görevlerinde bulundu.
Modern arşivcilik, Türk arşivcilik tarihi ve Osmanlı arşiv belgelerinin neşri ile ilgili olarak, çok sayıda telif, tercüme ve toplu basım eseri Türk arşivciliğine kazandırmıştır.
Türk kitapçılık, kütüphanecilik, arşivcilik ve kültür tarihi konularında kitapları, inceleme yazıları, milli ve milletler arsı kongrelere sunulmuş tebliğleri vardır.
Türk ilim, kültür, fikir hayatına ve Türklüğe yaptığı hizmetlerden dolayı, çeşitli kuruluşlara ödüllendirilmiştir.
Türk Ocakları Merkez Heyeti Denetleme Kurulu üyesidir.
HAKKINDA YAZILANLAR
Arşivlik hayat
Cemal A. Kalyoncu
Aksiyon 12 Mayıs 2001 s.336
Yanlış hatırlamıyorsam Samiha Ayverdi'nin kitaplarında okumuştum İstanbul'un semtlerinin kimliklerine dair bir yazıyı. O yazıya göre Şişli, Beyoğlu, Nişantaşı Batılı; Beşiktaş, Üsküdar, Fatih Müslüman olmuştur daima.
Özellikle Fatih için, 'Müslümanlığının yanında bir de Türk olmuştur her zaman' tanımlaması getirir Samiha Hanım.
Semt bu kimliğini durup dururken almamıştır tabii ki. Semte bu kimliği kazandıran mimari yapı, dolayısıyla insanlardır. Böyle bir coğrafyada gözlerini dünyaya açanın, fikir ve düşünce yapısının nasıl olacağını anlamak da zor değildir tabii.
"Fatih'te Hırka—i Şerif'te doğdum. Oranın benim hayatımda çok önemli yeri var. Kulağımda ezan seslerini hatırlıyorum. Hırka—i Şerif Camii'ni hatırlıyorum. İstanbul'un musikisini, mimarisini hatırlıyorum. Benim yetişmemde, belki kütüphane ve arşivciliği seçmemde, o muhitin çok önemli tesiri var. O atmosfer benim Osmanlıyı, Türk'ü sevmemde, Türk milliyetçisi olmamda son derece önemli bir faktör olmuştur." Fatih'in, atmosferi ile yoğurduğu bu kişi, Türkiye'de kütüphane ve arşivcilik denince ismi akla ilk gelenlerden biri olan, olması gereken Mehmet İsmet Binark'tır. 1998'de, Devlet Arşivleri Genel Müdürü olarak devlete 37 yıl hizmet ettikten sonra emekliye ayrılan Binark, 1959'da liseyi bitirdiği yıl hem Mülkiye hem de Tıbbiye imtihanını kazanmış, her ikisine kaydını yaptırmış ama daha sonra, gönlünde yatan aslanın kütüphanecilik olduğunu fark edince Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ne devam etmeyi yeğlemiştir. Zamanın Başbakanlık Müsteşarı, sonraki yıllarda da bakanlık yapacak Ekrem Ceyhun'un davetiyle 1976'da, o tarihe kadar düşünülmemiş, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından sonraki döneme ait bilgi, belge ve dokümanların bir çatı altında toplanıp değerlendirileceği Cumhuriyet Arşivi'nin kurucusu da olan Binark, Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivleri'nin bağlı bulunduğu Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü yaptığı 1992—98 arasında da, Osmanlı idaresi altında yaşamış birçok ülke ile işbirliği protokolleri gerçekleştirmiştir. Onu daha yakından tanıyınca, Türkiye'de arşivcilik ve kütüphanecilik deyince onun ismi akla gelmelidir konusunda bana hak vereceğinizi sanıyorum.
28 Şubat 1941'de İstanbul Fatih'te gözlerini dünyaya açan İsmet Binark, Kanuni öncesi veya onun döneminde yollara düşüp Anadolu'ya yerleşmiş Türkistanlı bir aileye mensuptur. İsmet Binark'ın dedesi ordudan (topçu) albay rütbesi ile emekli olan Hamdi Binark'tır: "Harp okulunda hocalık yapıyor. Hatta Atatürk'ün de tabiiye hocası olduğunu biliyorum." İsmet Binark'ın babası olacak ve Maliye'de memurluk yapacak Mehmet Bey, Hamdi Binark'ın, ilk evliliğinden Adile Hanım'la beraber doğan iki çocuğundan biridir. Hamdi Binark, ikinci evliliğini yaptığı Dürdane Hanım'dan Meziyet ve Hikmet adını vereceği iki çocuk sahibi daha olur. (İsmet Binark'ın da amcası olan Hikmet Binark, İTÜ Rektörlüğü yapmış, 1961 Kurucu Meclis Üyesi, TÜBİTAK Kurucu Genel Sekreteri, Bilim Kurulu Üyesi ve Fevziye Mektepleri eski Yönetim Kurulu Başkanı olarak da tanınmaktadır. Hikmet Bey, evliliğini, Sadrazam Cevat Paşa'nın yeğeni, ünlü Şakir Paşa'nın kızı Ayşe Erner ile Atatürk'ün kurmay okulundan sınıf arkadaşı Ahmet Erner'in kızı Nermidil Hanım'la yapar.)
İsmet Binark'ın anne tarafı ise, şeceresi Osmanlı'nın ilk devirlerine kadar ulaşan Kastamonulu bir ailedir. Binark'ın anne tarafından dedesi Fatih Hırka—i Şerif Camii imamlarından Cemal Efendi'dir: "Meramınız nedir anlayamadım ama şunu söyleyeyim öz be öz Türk aileden geliyorum. Türklüğümle de iftihar ediyorum. Milliyetçi bir insanım." (Sırası gelmişken, bu sorular, bugüne kadar görüştüğüm herkese sorduğum sorularla aynıdır. Biyografilerde bu tür bilgilerin tamamlayıcı olduğunu düşünmekteyim. Herhangi bir maksadım yoktur. C.K.)
İşte böyle bir aileden gelen İsmet Binark'ın çocukluğu, devrin edebiyatçılarının katılımıyla gerçekleşen sohbet toplantılarının yapıldığı bir evde geçer. Ney üfleyen musikişinas bir babanın oğlu olan Binark'ın hayata dair fikir ve düşüncelerinin şekillenmesinde o çevrenin çok etkisi vardır. Ömer Seyfettin, Peyami Safa, Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun eserleri ile büyüyen Binark, ilmen var olan açlığını doyurmak için konferanstan konferansa koşar. Osman Turan'ı, Burhan Toprak'ı, Ali Fuat Başgil'i, Nurettin Topçu'yu dinler. Karagümrük Nişancı Mehmet Paşa İlkokulu ve Haydarpaşa Lisesi'nin Ortaokul kısmından sonra babasının memuriyeti dolayısıyla gittikleri Ankara Gazi Lisesi'nde, ünlü Bayrak şairi Arif Nihat Asya'nın edebiyat hocası olması da onun için bir şanstır. Binark, entellektüel zümre dediği çevreden Nihat Sami Banarlı, İbrahim Kafesoğlu, Yahya Kemal ile hayatına yön verecek en önemli kişilerden olacak Samiha Ayverdi ve Ekrem Hakkı Ayverdi ile tanışma fırsatı bulacaktır.
İsmet Binark, 1960'ta Tıbbiye ve Mülkiye imtihanını kazanıp ikisine de kayıt yaptırmasına rağmen Ankara Üniversitesi Dil—Tarih ve Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik bölümüne girer. 1964'te üniversiteyi bitiren Binark, herkesin aksine, modern kütüphanecilik yerine Fatih Devri Kitap Tezhipleri üzerine tez çalışması ile, o bölümün Amerikalı kurucusu olan Emily Dean adına konan ödülün sahibi olur. Süheyl Ünver Hoca'dan tezhip dersi alır. İstanbul'daki hocalardan cilt, hat ve ebru dersleri de görür fakat icazet alamaz.
'Müdür ararken ilim adamı bulduk'
İsmet Binark, ünivesiteden sonra kısa bir süre DİE'de çalışır. Ardından İstanbul Tuzla'daki piyade okulunda yedek subay olarak askerliğini yapar ve 1967'de Milli Kütüphane'de en alt memurluktan girerek çalışmaya başlar. Çeşitli kademelerde görev alan Binark, burada boş durmaz. Yunus Emre, Mevlânâ, Fatih ve Fetih sergileri açar, Mehmet Akif Günü düzenler. 1971—74 yılları arasında da İngiltere ve Finlandiya'da kütüphane ve arşivcilik üzerine eğitim görür. Milli Kütüphane'de Başuzman iken Başbakanlık Müsteşarı Ekrem Ceyhun'dan bir davet alır: "O zamana kadar hazırladığım bibliyografyalarımı masanın üzerine koyduğum zaman Ekrem Bey güldü ve 'Biz arşive müdür arıyorduk, karşımıza bir ilim adamı çıktı' dedi." 1976'ya kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin derli toplu bir arşivi yoktur. Hepsi dağınıktır. Çeşitli kurum ve kuruluşların elindeki cumhuriyet dönemine ait evrakın tamamını bir çatı altında toplamaktır amaç. Cumhuriyet Arşivi'ni kurma görevi Binark'a verilir. Önce buraya Daire Başkanı olan Binark 1987'ye gelindiğinde, Cumhururiyet ve Osmanlı Arşivleri'nin bağlı bulunduğu Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcılığı'na getirilir. Binark, Mithat Sertoğlu, Prof. Nejat Gönenç, Prof. İsmet Miroğlu ve Prof. Yusuf Halaçoğlu'ndan sonra 1992'de de Devlet Arşivleri Müdürlüğü bayrağını devralır. Genel müdür iken yoğunlaştığı konuların başında, Osmanlı idaresi altında yaşamış ve daha sonra bağımsızlıklarını ilan etmiş devletlerle karşılıklı bilgi—belge alışverişini içeren işbirliği protokolleri gelir. Makedonya, Romanya, Polonya, Macaristan, Hırvatistan, Kırım, Azerbaycan, Kıbrıs ve Tataristan gibi ülkelerle anlaşmalar imzalanır, Arnavutluk daha sonra ilave olur bunlara. Yunanistan'la anlaşma sağlanamaz. Fakat Bulgaristan'la yapılan anlaşma çerçevesinde, 1931'de bu ülkeye kilosu 3 kuruş 10 paradan satılan Osmanlı belgelerinin hepsi olmasa da bir kısmını geri getirir: "Bulgaristan'ın Milli Arşivi olan Krilmetodi Kütüphanesi'nde bu evrakı gördüm. Bulgarlar tasnif etmişler. Evrakın aslı değil ancak mikrofilm ve fotokopi olarak 45 bin podunu, yani üçte birini getirebildik. Evrakı işe yaramaz kağıt diye satmışlar ama getirip tasnif ettiğimizde evrakın son derece önemli olduğunu gördük. Osmanlı'nın erken dönemine ait bu evraklar arasında Bursa'daki Orhangazi Medresesi'nde okutulan dersler, müderrislerin adlarının bulunduğu evraklar da mevcuttu. Bunun kataloğunu neşrettik ve araştırmacıların istifadesine sunduk."
Üç yeni belge
İstanbul'un işgali dahil hiç bir zaman kapalı olmayan Osmanlı Arşivleri, zamanında çok geniş bir alana hükmeden İmparatorluğun hakimiyeti altındaki halklar için önemli belgeler içermektedir. Osmanlı Arşivleri, Ermeni soykırım iddialarını ortaya atan Ermeniler için de önem arz etmektedir. Ancak 1912'den bu yana 4 bin yabancı araştırmacının inceleme yapmak için başvuruda bulunduğu arşivlerden bugüne kadar sadece 200 Ermeni araştırmacı yararlanmıştır. Türk vatandaşı olan Ermeniler de buna dahildir. Ermeniler'in soykırımı iddialarının asılsız olduğu konusunda çalışmalarına halen devam eden İsmet Binark, bunun ilmi ve tarihi olduğu kadar milli bir görev de olduğunu söylemektedir: "Bunu aynı zamanda şehitlerimize ödememiz gereken manevi bir borç diye de düşünüyorum." Binark, gerçekte Türkler'in değil, Ermeni'lerin soykırım yaptığını ispatlayacak üç yeni belge daha bulmuştur: "Rus arşivlerine de mutlaka girmek lazım. Oradaki belgeler de Ermeniler'in iddialarını çürütüyor. Benim elimde şu anda 3 tane belge var. Bir tanesi 1905 tarihli Rusya'da çıkan bir gazete. Bu, Bakü'de gönüllü Ermeni alaylarının Şuşa'da Azeri Türkleri'ni katlettiğine dair bir Rus gazetesinde çıkan haberdir. Bir başka belge de Kaspi— Türkçe'deki Hazar'ın Rusça'daki adıdır— adlı gazetede, Tiflis'teki Müslüman cemaatinin Ermenistan milli komitesine müracaat ederek Anadolu'da 'vahşet ve mezâlim yapılıyor, buna derhal son verilsin' dedikleri yazılıdır. Bu da aslında Ermeniler'in katliam yaptığını göseriyor. Bir başka belge de, 1918'de Erzurum'un işgalinde oradaki Rus kuvvetlerine kumandanlık yapan Abgar adlı bir Rus askerinin hâtıratıdır. Bu, bir Rus resmi dokümanıdır. Bu Rus üsteğmen Erzurum'da gördüğü vahşeti anlatıyor. Dünya kamuoyunun vahşet yapanın kim olduğunu bilmesi lazımdır. Biz bu konuda geç kaldık. Meseleye monşer gözüyle bakmamak lazım."
Evliliğini 1963'te aynı fakültede okuduğu Kazan Türklerinden olan ve yine hayatını Türk kültürünü araştırmaya adamış Naile (Kamay) Hanım'la yapan ve Mutlu adında bir kız, Kutlu adında da bir erkek çocuğu olan İsmet Binark, 1998'de Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nden emekli olur. Arşivcilik eğitiminin Türkiye'de üniversite düzeyinde başlamasında öncülük etmiş olan Binark, A.Ü. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi ile Hacettepe Üniversitesi'nde arşivcilik dersleri vermiş, halen de Hacettepe ve Gazi Üniversiteleri'nde ders vermeye devam etmektedir. "Ben kendi coğrafyamda huzur buluyor, kendi edebiyatımda ve mimarimde sakinleşiyor, kendi kültürümde, kendi zenginliklerimde kendimi buluyorum. Bizi biz yapan değerlere aşığım" diyen Binark, Kütüphaneciler Derneği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yönetim Kurulu ve Türk Ocağı Denetleme Kurulu Üyesi'dir: "Ben yükselmek için hiçbir lobiyi kullanmadım."
40'a yakın kitabı, 300'e yakın makalesi bulunan İsmet Binark, bu kadar esere rağmen halen yakınmaktadır: "Bunu lütfen nefsaniyet olarak almayın. Benim yaşımda birisi için bu kadar eser verimlidir. Ama bugün üniversiteden yeni mezun biri olsam vaktimi hiç israf etmeden kullanırım diye düşünüyorum."
|
|
|