|
|
|
Nejat Birdoğan
|
|
HAKKINDA YAZILANLAR
Sevgili Nejat Birdoğan için...
İsmet Kemal KARADAYI
Aydınlık 13 Mayıs 2001 SAYI: 721
Dost derim. Can derim. Ülkemizde ne yazık, çok az kaldı sevgi insanı Nejat Birdoğan’lar...
Onu, Kültür Bakanlığı Folklor Dairesi Başkanı olmadan önce, bir lisenin öğretmeni ya da müdürü iken tanımıştım. Kızılcahamam’daydım. Ankara’da TÖS ilişkileri vardı. Bizleri “ortak”layan saf düşünce, çağdaşlıktı, aydınlıktı, devrimcilikti, aslımızı yokumsamadığımız halkın içinden gelmiş olmamızdı...
Oralarda bana, ne iyi, “halk bilgisi” anlatı ve duyarlılıklarını üşenmeden vermiş, ilginç şeyler söylemişti. Onu kendime yakın bulmuştum. O da bunu anlamıştı...
Araya türlü yaşam savaşları, uğraşlar ile yine de dolu dolu yıllar girmişti. Ta ki Aydınlık’ın kuruluşu ve günlerine dek... Sürüp giden paneller, oturumlar, parti toplantıları, telefonlaşmalar, kitaplaşmalar... Ardından ve birden, kime ne zaman uğrayacağı bilinmez “kötü sayrılık”!...
Her, “nasılsın” deyişimde, yine o, her zamanki sevecen, kendine güvenli, karşısındakini üzmemeye çalışan, çelebi yanıt: “Ah güzel insan, önemli değil... Yeneceğim... Görüşelim...”
Kendi deyimiyle “otuz yılı aşkın bir gözlemin ve araştırmanın ürünü” olup birinci baskısı 1990’da Hamburg Alevi Kültür Merkezi Yayınları, ikinci baskısı 1994’te Berfin Yayınları arasında çıkan “Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik” ve daha sonra Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Alevi Kaynakları”, “Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı”, “Anadolu ve Balkanlar’da Alevi Yerleşmesi-Bulgaristan Alevileri ve Demir Baba Tekkesi” adlı kitapları ile, kendisine 2000 yılında “Hacı Bektaş Onur Ödülünü” getiren öteki sözlü yazılı çalışmalar özetinde, Anadolu insanının Alevi, Bektaşi yaşamına, aşkına, inancına, kendi yolundaki savaşımına, kültürüne sevgi, saygı, bağlılık vardı...
Alevilik olayının, İslamî açıdan yalnız tarihi ile ilgili olduğunu, içeriği ile ilgisi olmadığını... yaşantıların somut gerçeği ve sevgi içinde, din getirici ululara gitmeyi değil, asıl onları İnsan’a getirmeyi, böylece anlamdaki ve kazanımdaki ortak yanlara ulaşmayı ilke edindiğini... inançların birbirine düşmanlığını kabul etmeksizin, Aleviliğin de kendi yaşamını, inancını, onurunu korumak zorunda olduğunu vb. vurgulayan Nejat Birdoğan, şu “sözbaşları”nda da bulunuyor:
“...Yürüdüğü her iklimde, bulduğu inancın ve yaşam biçiminin iyi yönlerini alıp kendine mal eden Alevi toplumunun görkemli düzeni, akıl durdurucudur... Her güzelin kıskanılması gibi Alevi de kıskanıldı. Sayısız yakıştırmalara uğradı... Alevinin savunmaya gereksinmesi yok... Kimi okurlar, Dede Korkut’un Alevilikle ne ilgisi var diyebilirler. Ancak, baştan sona okunmadan (kitabın) böyle yargılara varılmamasını öneriyorum. Büyük ozan Şah İsmail Hatai bile bir ikilisinde, -Üç yüz atmış altı uğrak/Sekizi usul din olur- diye konuyu tamamlamaktadır. Alevilik, salt dinsel olayların ürünü değil... Alevilik, bir kısım düşünür ve yazarların sandığı gibi Heterodoksi de değil. Anadolu’ya gelen göçebe Türkmen ve Kürt topluluklarının geçmişlerinden gelen kültürlerinin etkileşimde bulundukları başka inançların kimi parçalarını da içine alıp oluşturdukları başlı başına özgün bir inançtır... Alevilikte tutuculuk yoktur. Alevi, suçunu Dünya’da işler ve cezasını da Dünya’da çeker. Alevi, ilk günden bu güne laiktir, demokrattır; gerek geleneklerinin, gerekse törenlerinin karar aşamalarında oylama vardır çünkü...”
Aleviliğin kökeninin İslam’dan çok öncelere dayandığını, genç araştırmacılara güvendiğini, öncekiler gibi 2 Temmuz 1993 Sivas kırımı “düşman”lığının yanlışlığını da beyni ve yüreğiyle örnekleyen sevgili Nejat Birdoğan, her zaman yiğitti, yiğit kaldı... Nejat gibiler ölmez, özlenir ancak...
xxxx
|
|
|